sonrakistasyon

20 Ekim 2021 Çarşamba

    "Nasılsın?"

21.10.201; 01:38

     Selam, kaç yıl geçti aradan ayrı ayrı? Biliyorum yersiz bir girişim yine bu yazışım. Üstelik kendi notlarıma yazmadan önce buraya sıvıyorum kolları. Muhtemelen artık yeter diyorum kendime, bünyem yazmak istiyor ama fiziksel olarak buna koyulamıyorum bir türlü. İçimde çözülüyorum çünkü, içimde açılıyor bütün düğümler kendiliğinden sanki. O kadar karmaşık bir duruma düştüm ki, bilemezsin insanlık zarfına neler koydum sayın okur... Neler neler giydirdim, kendime neler sövdüm.

    Biliyorum kavuşur böyle seven diyor Sezen, bilemiyorum ben. Akıyor yaşlar, yalnız kalıyorsun ve bir adrenalin arayışında sahte sevgiler arıyorsun. Arsızlaşıyorsun, o çantada beklemiş kulaklık gibi arsız ve dağınık. Arkadaşlarını çıkarıyorsun belki o "güvenli" bölgeden o yalnızlık hışmında. O esnada fikrine karşı çıktığın ve kız arkadaşını bir yerlere göndermeyen tüm erkek arkadaşlara hak veresin geliyor. Yalnızken basitleştiriyorsun, yüceltmek isteyip tüketiyorsun; tükenmiş, fark ediyorsun. Kim ister bile bile bitmek? O an durup şöyle bir baktığında anlamını aramak çok tatlı geliyor üşürken. Neyse, sonra da neden içimiz bu kadar kirlendi diye hak vermekten vazgeçiyorum. Zihnini boşalt ve güzelliklere yer aç diye bağırasım geliyor ortalık yerde.

    Yaşadıysan da selam sana tecrübe insanı! :) Mutlu muyuz, ben mutluyum ama atlatamamaktan dolayı mutlu değilim. Hep bu ikilimde geldim yedi yılı, yedi yıllık yolu yürüyerek adım adım...

    Artık gerçekten korkmuyorum ama çok sıkıldım. "Kalbim" anlarını yaşadım sanıyorum ama geçiyor, o güçlü dediğim anılarım öyle güzel bastırıyor ki, parçalanıyorum oracıkta. Bazı şeylere olan inancımı yitiriyorum, vaktime üzülüyorum sonra. Ertesi gün elimde bir şey olmadığını fark ediyorum. Hepimizin gerçek sandığı veya sanmak istediği şeyler... Gerçekler ne olursa olsun orada kaybedilmiş şekilde unutmaman için bekliyor. İnsanın kaç tane gerçeği olur?

    Ben kendi ellerimle mi yıktım acaba, fark edemedim mi? Yoksa yapmam gerekeni yaptım da sonrasını göremediğim için sıradan bir sancı mı yaşıyorum? İyi de kardeşim bir sancı da durup durup senelerce hatırlatmaz ki kendini. Benim sancılarım hep benimle yaşıyordu sanki, ama sanırım ikisine son verdik el birliğiyle. İnandırdık kendimizi sonuna, silindik adamakıllı sızısıyla. Yalnızca tatlı tatlı hatırlamak kaldı, ne güzel insan yeteneği ama!

    Metaforlardan gidecek olursak bir tane hayatımdan çıkarsam da yaşayabilirim ama beni bir miktar üzer dediğim bir müzik çalarımı kaybettim diyelim. Hatta onu göremediğim için çokça üzüldüm, kaybettiğim yerde bulamadım ve o şoku  yaşadım keskin ışıklar altında. Müzik insanın en yakın arkadaşıdır ya, öyle düşün. Sonra çok lezzetli bir tarifi kaybettim bile isteye, yine onsuz da yaşarım ama yemek eyleminin ilkel tatminini ve zevkini düşününce yerini görüyorum. Son kez o merdiven basamağında, netti, dönmeyecektim.

    Sona en güzelini sakladım, seneler sonra sesini duydum kaybettiğim yaşlarımın. İnsan yaşlarını kaybetmiş, başka neyi geri getiremez ki? İmkanı olmadığını bile bile tutunmak isteyebilirsin bir uzağa, ama bu öyle bir şey değil. O sonbaharı yaşatmalısın, sesinde bile o sonbaharı özlemelisin. Hele ki o sonbaharda ansızın duyduysan, üşürken. İnsan arada kilometreler varken ne kalbinin atışını görmezden gelebilir ne de ellerinin titreyişini. Cebinde son 50 TL varken beraber KFC yemek üzere para istemek için sıraya dizdiğin kişileri unutabilirsin; ama yine de onu  birlikte yediğin kişiyi unutmazsın. İlk dediğin kavramı tebeşirin tahtada çıkardığı o kıyım kıyım sesin iç gıcıklatır hali gibi yaşayarak öğrendiğin bir insanı unutamazsın. Rüyada görüverir, sana çıkan  yolları engellemiş bile olsa çıkıverir karşına. Enerji denen şeyin çektiğini duymuştum ama, bu kadar da imkansızı getireceğini düşünemezdim. Birkaç haftamın sayıları fark ederek geçtiğini biliyorsam, ürperirim işte. Ne bileyim, insan inanmıyor o sesi tekrar duyabileceğine. Devam ediyor diyorsun, sen de devam ediyorsun ama o tanıdık ses uyandırıveriyor insanı, değil mi?

    O kadar, o kadar çok yükseldiğimi düşünürken ve o hikayelerin o kadar tahmin edilemezliği dururken yazmamanın sebebi buymuş demek ki. Demek ki o ilham gelmiyormuş öyle o yükselmelere. İhtiyacın olan şey imkansızdaymış. Umut kestiğin yerde, denedik olmadı dediğin yerde. Hoş, denedin ve olmadıysa neden gözlerin dolar ki aradığını görünce? O falda sana söylenen ve nerede kaybolduğunu bile bilemediğin kolyenin kaybını anlamlandırıyor bu çekiş. Bir şekilde hatırlatıyor, belki şu an tamamdır? Ama belki o tamamlar uzaktır, ne dersin?

    Neyse, bazı şeyler telefonda eksik anlatılır. Yine ufak ufak, güzel şeyler atlattın İzmir'den dönüp sevgili kendim. Hatırladın hatırladın kendine geldin. O son telefon seni hiçbir şey kadar etkilemedi, bu hissini sakın unutma olur mu? Beklenmeyen "nasılsın" sorularına verilmek istenen asıl cevap ile o an konuşmaya değmeyecek sözcüklerin arasında kaldın hakkını vere vere.