sonrakistasyon

24 Nisan 2020 Cuma

İnsanı insan yapan nedir, bir de bu açıdan bakın:

Bugün arkada bıraktıklarımızla yüzleşmek için biraz erken sanki? Acele etmeyelim... Bu istasyonda güzel güzel ve sindire sindire hissedelim. İnsanı insan yapan nedir? Onu düşünelim. Beynimiz mi? Cevap çok basit olurdu. Cevaplar, insani duyguların seçme seçilme dürtüleriyle desteklenmesini içerebilir. Bizi insan yapan şey biraz da ahlaki değerlerimiz, ne kadar değer verdiğimiz, neye değer verdiğimiz de olabilir.

Bir çoğumuz siyasi görüşlerinde bile ayrılık yaşayabiliyor, verdiği değerler onları kırıcı sonuçlara sürükleyebiliyor. Bir çoğumuz da aile bağlarının kuvvetli olmasıyla beraber gelen toplumda aileyi savunmak adı altında, bilinçaltında, kendini baskıcı tutumda ifade edebiliyor. Bu nedir? Toplum için farklı görüş olduğunu sindirememek, kendisinin ve atalarının doğrusunu (aslında bir fikir olarak değil, herhangi bir davranış için de konuşuyorum) sürdürmek için hareket etmek olarak tanımlanabilir. Bunların hepsi olumsuz olmak zorunda değil tabii ki. Bir çoğu da manevi duygularına yamadığı ideolojileriyle yaşayıp gidiyor, şahsi ya da değil.
Ama benim değinmek istediğim konu insanlığın diğer 'bir çoğu' olan kısmı. Vardır değil mi insanın kendi kendine konuşması? Yüce varlığı sorgulaması ve kendi küçük evrenine dönüp inandıklarının, kendine has maneviyatının var olması? Ailesi, arkadaşları, akrabaları, kalbindeki atı... Bir çok insan da bunları kendi evrenine saklıyor ve kendi çemberinden dışarı çıkmak istemiyor. Bu tür insanlar kendi odasında mutlu olabilen, elinden geldiğince de yarınlara bir şeyler bırakmak isteyen insanlar olabilir: aldığı kadar dizi, birazcık müzik, bir çay kaşığı kadar dost ve bir yemek kaşığı da at.

Hayatlarında atı olmadan insanların biraz eksik hissetmelerini de normal karşılıyorum. Bir kere ilkel açıdan bakacak olursak eşleşme dürtümüz var. Öte yandan, bu atı seçebilme gibi bir yetimiz var. Eğer ki atımız bizi bırakıp kendini at sürüsünün yanına ışınlayıp giderse de ne diyeceğiz? Seçme hakkı var. Seçilmemiş olmak biraz umut kırıcı olsa da, seçmemiş olmak da bir o kadar cesaret vericidir.

Şimdi, ne dedik? İnsanı insan yapan şey... Evet yine döndüm, neye? Hatıralara. Bu küçük kısımda yaşayan bir çoğumuz da hatıralarıyla varlık gösterir, bunları sürekli beyninin bir köşesinde saklar, yeri geldiğinde kullanıp ya mutlu olur ya da mutlu olur. İnsanın üzülmesini biraz yadırgıyorum bu konuda. Hatırlamak, kendini o anıların o anlarına tekrar hayal gücünde yerleştirmektir. Rüyaları bile sahiden ruhumuzun yaşadığını söylerler ya? Onun gibi. O an onu sen yaşadın. Şimdi tekrar düşünüyorsun, tekrar o ana itiyorsun. Ne mutlu sana. Anı biriktirebilmek ve bunu yazarken ya da düşünürken bile bir anının içinde olduğunu anlamak. Farkında olarak, bilerek, hayatı yaşamak. Bitkilerden, hayvanlardan, hatta robotlardan bile farkımız bu.

Bu yüzden bol bol ceviz, balık yiyelim okur. Ben unutmaktan çok korkuyorum. Her ne kadar o da insani bir yaşantı eklentisi olsa da. İstasyonun son durağı bugünlük burası. Okuduğun için teşekkür ederim: hem yazdıklarımı hem de 'Tuğçe'yi.

4 yorum:

  1. Kalbimizde ki at bold pilot çıktı. Tam yakalayacakken bir baktık ölmüş...

    YanıtlaSil
  2. Ahahah, olsun deneyim her şeyin en güzelidir! Atlar da bir şey katar :)

    YanıtlaSil
  3. Nedense istemsizce Mecnun'un "At mı var kafamda? Ne var?" Repliği geldi aklıma yazıyı okurken :) ellerinize sağlık

    YanıtlaSil
  4. Ahahah, çok severim. Hatta güncelde de izlemekteyim. Teşekkürler. :))

    YanıtlaSil

Her fikrine açığım yol arkadaşım. Nasıl bu istasyon?
I am wholly open to your comments friend. How is this station?